Aşık VEYSEL…

Öğlen vakti…
Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı,
Sivrialan Köyü’nde;
Yanakları al al,
Bir köylü kızı,
Gebeliğinin son zamanlarında,
Çalışmakta…
Koyun sağmaya giderken,
Sancısı tutar.
Oracıkta dünyaya getirir Veysel’i…
Erkek olursa “Veysel” olacaktır ya!.
Çoktan geçirmiştir içinden.
Eşi Ahmet’e de açmıştır bu isteğini…
Göbeğini de kendisi keser.
Oğlu Veysel’i bir çaputa sarıp,
Yürüye yürüye köyüne döner…
Avşar boyunun,
Şatırlı obasına mensup Veysel,
Böyle doğar dostlar…
**********
O yıllarda çiçek hastalığı salgın halindedir…
ŞATIROĞLU ailesinin;
Minik Veysel’den önce,
2 kızı da çiçek yüzünden yaşamlarını yitirmiştir…
Kah köyünde oyunlar oynar.
Kah anasına babasına yardım eder minik Veysel…
Tamamen doğal beslenen,
Sağlıklı bir köylü çocuğudur…
Yedi yaşına gelir Veysel…
1901’de,
Sivas’ta tekrar bir çiçek salgını başlar.
Veysel de yakalanır bu hastalığa…
O günleri şöyle anlatır sonra:
“Çiçeğe yakalanmadan evvel,
Anam güzel bir entari dikmişti…
Onu giyerek beni çok seven,
Muhsine kadına göstermeye gitmiştim…
Beni sevdi…
O gün çamurlu bir gündü,
Eve dönerken ayağım kayarak düştüm…
Bir daha kalkamadım.
Çiçeğe yakalanmıştım…
Çiçek zorlu geldi…
Sol gözüme çiçek beyi çıktı…
Sağ gözüme de;
Solun zorundan olacak, perde indi.
O gün bu gündür dünya başıma zindan…”
Bu düşmeden sonra,
Veysel’in belleğine bir de renk işler: KIRMIZI…
Bu durumu,
1930 yılında evleneceği eşi Gülizar şöyle anlatır:
“Renklerden yalnız kırmızıyı hatırlamış…
Gözleri gönlüne çevrilmeden önce;
Yani çiçek hastalığına yakalanmadan önce, düşmüş.
Kan görmüş…
Kanın rengini hatırlamış yalnız.
Kırmızıyı…
Yeşili de elleriyle bulur ve severmiş…
Ali adında bir ağabeyi
ve Elif adında bir kız kardeşi var Veysel’in…
Tüm aile çok üzülmüş…
Günlerce gözyaşı dökmüş bu hale…
Bundan böyle kız kardeşi elinden tutarak gezdirmeye,
Dolaştırmaya başlamış Veysel’i…”
**********
Yaşadıkları yer: Emlek Yöresi…
Sivas’ın bu aşığı/ozanı bol diyarında,
Veysel’in babası da Şiir’e meraklı,
Tekkeyle içli-dışlı biridir…
Veysel’in dertlerini;
Birazcık da olsa unutacağı bir uğraş olsun diye,
Bir saz verir eline…
Halk Ozanlarından da Şiir’ler okuyup, ezberleterek
Avutmaya çalışır oğlunu…
Yöre ozanları,
Zaman zaman babası Ahmet’in evine uğrar, çalıp söylerler.
Merakla dinler bunları hep Veysel…
İlk saz derslerini babasının arkadaşı olan,
Divriği’nin köylerinden Çamışıhlı Ali Ağa’dan (Âşık Alâ) alır.
Kendini de iyice saza verir…
**********
Aşık Veysel’in hayatında ikinci önemli değişiklik,
Seferberlikte başlar..
Ağabeyi Ali ile birlikte,
Tüm emsalleri, arkadaşları cepheye koştuğundan;
Veysel,
Kırık telli sazıyla yalnız kalır…
İyice kapanır içine Veysel………..
O günleri şöyle anlatır Enver GÖKÇE’ye:
“Eve girerim, yüzüm asık…
Anam babam halimi bilmez…
Ben onlara derdimi, dokunmasın diye, açamam.
Onlar benim kafa tuttuğumu zannederler…
Bense derdimi dökmekten çekinirim.
Öyle ki, sazdan bile soğur gibi oldum…”
Veysel’in annesi ve babası;
Seferberlik sonlarına doğru,
“Belki biz ölürüz ve kardeşi Veysel’e bakamaz” düşüncesiyle,
Veysel’i Esma adında,
Akrabalarından bir kızla evlendirirler…
Bir oğulları olur Esma’sıyla…
Oğlan, daha 10 günlükken annesini emerken ölür…
Veysel’in acıları bununla da bitmez…
Hemen üstüne;
24 Şubat 1921’de annesi ölür…
18 ay kadar sonra da babası…
Yıkılır Veysel…
Yeni doğan kız evlatlarıyla birlikte,
Esma’sı tek tesellisidir…
Bağ, bostan işleri de kendisine kalır.
Bu işlere bakması için, bir yanaşma tutar.
Ama bu yanaşma, eşi Esma’yı kandırır, birlikte kaçarlar…
Kaçacaklarını hisseden Veysel,
Esma’sının çorabına bir miktar para bırakır…
Neden sonra bu durumu;
Çorabını açtığında Esma anlayacak,
Ağlayacak, ağlayacaktır…
Böyle bir Sevgi…
Böyle Bir Aşık’tır Veysel…
**********
Veysel, kucağında 2 aylık kızıyla baş başa kalır…
Ardından minik kızı da vefat eder…
Sazından başka tutunacak dalı kalmamıştır artık Veysel’in…
Derdini kırık sazına döker de döker…
Çalar dertlenir,
Dertlenir çalar.
Sadece öyle rahatlar…
1930 yılında, Gülizar ile evlenir…
**********
1931 yılında düzenlenen,
1. Sivas Halk Şairleri Bayramı’na davet edilir…
O anda farkında değildir ama
Bu davet;
Hem kendisinin,
Hem Türk Halk Edebiyatı’nın,
En önemli olaylarından biri olacaktır…
Üç gün boyunca; yine çalar, çığırır…
Dönemin Sivas Milli Eğitim Müdürü Ahmet Kutsi TECER’dir.
Ahmet Kutsi Bey;
Veysel’le birlikte tüm şölene katılan 15 aşığa,
‘Halk Şairi’ unvanına sahip olduklarını belirten birer belge verir…
Halk Şairi’dir artık Veysel…
Aşık’tır…
Ahmet Kutsi TECER,
Veysel’in sazından ve hikayesinden çok etkilenir…
Halk Edebiyatının hak ettiği yerlere gelmesi,
Eserlerin kaybolmaması
ve gelecek nesillere aktarılması,
Ahmet Kutsi TECER için çok önemlidir…
Veysel’in eserlerini kaleme alır…
Aşık Veysel’e önem verir
ve böylece bir efsanenin doğmasının,
En büyük sebebi olur…
Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla birlikte,
Yine Ahmet Kutsi TECER’in katkılarıyla;
Sırasıyla Arifiye,
Hasanoğlan,
Çifteler,
Kastamonu,
Yıldızeli ve Akpınar Köy Enstitüleri’nde saz öğretmenliği yapar…
Bu okullarda;
Türkiye’nin kültür yaşamına damgasını vurmuş,
Birçok aydın sanatçıyla tanışma olanağı bulur…
Bu, gelişimine çok büyük katkı sağlar.
Şiiri’ni de iyiden iyiye geliştirir…
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde eğitimler verir…
Veysel’in, Türkçesi yalındır.
Dili ustalıkla kullanır.
Tekniği gösterişsiz ve nerdeyse kusursuzdur.
Hüzün,
İyimserlik,
Umut ve Umut’suzluk Şiir’lerinde iç içedir…
Doğa,
Toplumsal olaylar,
Din ve siyasete ince eleştirirler yönelttiği Şiir’leri de vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
1965 yılında;
Özel bir kanunla Aşık Veysel’e,
Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı,
500 lira aylık bağlar…
1970’li yıllarda;
Selda BAĞCAN,
Gülden KARABÖCEK,
Hümeyra,
Fikret KIZILOK,
Esin AFŞAR gibi bazı müzisyenler,
Âşık Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağlarlar…
**********
21 Mart 1973 Çarşamba günü,
“Dost dost diye nicelerine sarıldım.
Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım, boşa yoruldum.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Nice güzellere bağlandım kaldım.
Ne bir vefa gördüm, ne fayda buldum.
Her türlü isteğim topraktan aldım.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi.
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi.
Kazma ile döğmeyince kıt verdi.
Benim sadık yârim kara topraktır.
Ademden bu deme neslim getirdi.
Bana türlü türlü meyva yetirdi.
Her gün beni tepesinde götürdü.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Karnın yardım kazmayınan, belinen.
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen.
Yine beni karşıladı gülünen.
Benim sadık yârim kara topraktır…
İşkence yaptıkça bana gülerdi.
Bunda yalan yoktur, herkes de gördü.
Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Havaya bakarsam, hava alırım.
Toprağa bakarsam, dua alırım.
Topraktan ayrılsam, nerde kalırım.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Dileğin var ise Allah’tan.
Almak için uzak gitme topraktan.
Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Hakikat ararsan, açık bir nokta.
Allah kula yakın, kul Allah’a.
Hak’kın hazinesi, gizli toprakta.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Bütün kusurlarım toprak gizliyor.
Merhem çalıp, yaralarım düzlüyor.
Kolun açmış, yollarımı gözlüyor.
Benim sadık yârim kara topraktır…
Her kim olursa bu sırra mazhar.
Dünyaya bırakır, ölmez bir eser.
Gün gelir, Veysel’i bağrına basar.
Benim sadık yârim kara topraktır…”
dediği gibi aynı,
Çok Sev’diği toprağa karışııııır gider,
Âşık Veysel…
Şimdi oralarda…
Her toprağa dikilen tohumda…
Doğum günün kutlu olsun Usta…
Şarkışla’da her yıl adına şenlikler yapılır…
Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…
YAZARIN SON YAZILARI
- Fikret KIZILOK - 21 Eylül 2021
- “Eller ve Şiir ve Şair” - 10 Eylül 2021
- Walking Dead Özkan - 31 Ağustos 2021
- Stefan ZWEIG - 18 Ağustos 2021
- Rüştü ONUR - 2 Ağustos 2021
- ŞİİR VE AŞK… - 14 Temmuz 2021
- Frida KAHLO - 5 Temmuz 2021
- Adile NAŞİT - 16 Haziran 2021
- Türkçemiz ve Şiir - 7 Haziran 2021
- Pablo Neruda ve Nazım - 4 Haziran 2021
ZİYARETÇİ YORUMLARI
YORUM YAZ